
Allah senden razı olsun derler ve bazen şu cevap gelir: Sen Allah’tan razı mısın? Rızayı çoğu zaman karşı taraftan/ötekinden devşirme eğilimimiz var. Zaten o benden razı olunca işler kolaylaşıyor ve ben de otomatik olarak razı oluyorum. Ya karşı taraf benden razı olmadığında ya da bununla ilgili herhangi bir meselesi yoksa ne yapacağım?
Birinden razı olmak çok katmanlı bir mesele. Haydi açmaya çalışalım olduğu kadar.
Birinci katman: ben. Ben kendimden razı mıyım? Tam da şu anda, olduğum hâl ile, hissetiklerimle, bu bedenin içinde ve olduğu şekilde, dokusuyla, kokusuyla, tadıyla, duruşuyla, ondan razı mıyım? Bir bütün olarak kendimden ne kadar razıyım? Kendinden razı olan içsel huzurdadır yani selamettedir. Selam, yani barış, onun üzerinedir. Onun üzerinden de ilişkide olduğu tüm varlıkların üzerine akar. Kendine olduğun halinle kabul vermek demek üzerinde çalışarak dönüştürmek istediğin kusurlarını görmezden gelmek değil. Burayı karıştırmamalı. Bir şeyin dönüşmesi için önce şefkatle haneye buyur edilmesi gerekir yoksa direnç gelişir. Direnç olan yerde rıza olmaz, zorlama olur. İnsan kendi kendinin amansız yargıcı ve acımasız celladı kesilir.
Kendimden razılığın temel pratiği şahitlik. Bedenime ve duygularıma, onları yargılamadan, müdahale etmeden, bir kuş bakışıyla Tanrı’nın penceresinden bakar gibi bakabiliyor muyum? Bir bebeği incitmekten korkar gibi, nazikçe, şefkatle ve sevgiyle, sadece ama sadece onu görüp duyabiliyor muyum?
Mesele şahitlikle de bitmiyor. Şahitlik anında ve şahitlikten sonra yükselenleri isimlendirmeden onlarla, oldukları hâl üzere durmayı deniyor muyum? Yani bende açılanların bilinmezliğinde oturabiliyor muyum? Müdahale etmeden? Evet ise, işte bu rıza. Olanı biteni kontrol etme çabasını elden bırakmak. Yani her ne olup bitiyorsa ona güvenebilme cesaretini gösterebilmek. Bu tür güven, kutsalın eliyle açılanlara da iman. Bu iman yoksa, rıza da yok.
O ele iman edenler, kutsalın eli hâline geliyorlar. Yani hiç pasif bir yerde değiller. Olup biten her şeyin tam da göbeğinde bilerek ve isteyerek duruyorlar ve dahası bir şeylerin olup bitmesi için gereken alan haline geliyorlar, onlara meydan oluyorlar, beden oluyorlar, nefes oluyorlar. Bu zannettiğimizden daha da aktif bir hâl.
Rızanın ikinci katmanı: etrafımda olup bitenler. Her an açılıp kapananları yine şahitliğin yargısız gözleriyle buyur etmek. Ve olan bitenleri, bize iyi hissettiren ve kötü hissettiren olayları birbirinden ayırmadan, aynı cömertlik ve misafi rperverlikle ağırlamaya çalışmak. İkramlarımızı sunmak. Birine daha çok tutunmak demek, orada bağımlılık geliştirmek demek. Rızada asıl olan şey, gelip geçen olaylarla bağlarımızı çözebilmektir. Olup bitenin etkisi altında kalmadan, oradan oraya savrulmadan içlerinde oturabilmek. Köklerimize tutunabilmek fırtınalar koparken. Gölün içindeki nilüfer sakinliğinde oturabilmek. Sadece oturmak, misafirlerimizle. Bu onlara sunabileceğimiz en leziz ikramlardan biri; sadece ama sadece onlarla oturmak.
İkinci adım da, “Şahitlik ettiklerim rehberliğinde şu anda burada ne olmak istiyor ki onun eli olayım?” sorusunu kendimize sormak. Cevapları hemen almak güdüsüyle değil. Belki de soruyu alana bırakmak ve bir adım geri çekilmek. Soruyla nefes alıp vermek. Derinden dinlemek yükselecek cevapları. Bu, olup bitenlere tepkisel bir yerden cevap vermemizi önlüyor. Aldığımız cevap eğer “Şimdi harekete geç!”, “Sınırlarını koru!”, “Başka bir olasılığın olduğunu göster!” ise yine olabildiğince yargısız bir yerden bunları tevazuyla fakat netlikle gerçekleştirmeye çaba göstermek. Üzerine misyon yüklenmiş bir süper kahraman gibi davranmayı bir kenara bırakmak. Anın bilgeliğine kanallık edenlerin en büyük erdemi tevazuları ve sadelikleri.
Rızanın üçüncü katmanı: etrafımdaki insanlara rıza göstermek. Onlardan bana açılan her ne varsa bunları öncelikle kişiselleştirmemek. Sağlıklı ego, olmakta olana şahitlik eder ve o duruma herkesin hayrına olacak en uygun yanıtı yine tevazu ve basitlik çerçevesinde bulur. Sağlıksız ego, bir şeyleri üstüne alınır, dramatize eder, karşı tarafın kendisine projekte ettiği şeyin ya içine girip merkezinden savrulur ya da bu projeksiyona aşırı tepki göstererek kendi haklılığını savunurken yine merkezinden savrulur. Etrafımdaki insanlara rıza göstermek demek onları körü körüne kabul etmek
ve kendimi bir şeylere maruz bırakmak demek değil. Etki-tepki ve savunma mekanizmalarını bir kenara bırakıp, bağlardan özgürleşebildiğimiz bir alanda birbirimizdeki kutsalı görme çabası. Hele ki en yakınlarımızın kutsalın bize özel olarak dönük yüzü olduğunu keşfetme heyecanı ve merakı içinde olarak.