Tasavvuf’ta Nefes


white textile on white textile

Tasavvufi geleneğe göre nefesten önce nefh var.

Nefh üflemek demek.

Allah’ın Hz Adem’e kendi ruhundan üflemesi. Sad Suresi 72. ayette “Ben ona insan şeklini verdiğim ve kendi ruhumdan üflediğim zaman” ifadesi geçer. Sufilere göre tüm varlıklar aslında Allah’ın mertebe mertebe açılımıdır. Bu yüzden her şeyin temeli tevhid yani birliktir. Eğer birbirinden ayrı bir yaratan ve yaratılan olduğunu düşünürsek o halde birlik çerçevesinden çıkıp ikilik yaratmış oluruz. Fakat bu, Allah ile varlıkların aynı olduğu anlamına da gelmez. Varlıklar okyanustaki damlalardır, kimyasal olarak, doğaları itibari ile okyanus ile birdir fakat yücelik ve kuantatif anlamda farklılaşırlar. Başka bir örnekle suyun Allah’ı temsil ettiğini düşünürsek, türlü türlü varlıklar da O’nun buharlaşmış ya da donmuş halleridir gibi düşünebiliriz.

Sufiler insanın da yaratılış hikayesini bu birlik inancı üzerinden düşünürler. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim” diyen Allah, gizli olan Kendi güzelliğini ve potansiyelini açığa çıkarmak için insanı bir ayna olarak konumlandırmakta ve bu aynada Kendisini izleyerek aşkı tecrübe etmektedir. O halde tüm yaratımın temelinde aşk vardır. Yaratım çizgisel bir düzlemde değil her an dalga dalga genişleyerek ve spiral şeklinde derinleşerek devam etmektedir. Bu aşkın hareket dinamiğidir. 

Allah’ın insana ruhundan üflemesi, aşık ve sevgili arasındaki yakın teması da gösterir. Divan edebiyatında sevgili figürü daima dudaklarıyla can verir, sevgili bazen İsa nefesli olarak tanımlanır. Kendi döneminde toplumsal yaşamda hekimlik gözde olduğu için Hz İsa’nın bu alanda açılımlar gösterdiğine ve nefesi ile ölüleri diriltip hastaları iyileştirdiğine inanılır. O yüzden Allah da aşk sebebiyle nefes nefese kalıp bu nefesle tüm varlıkları da aşka düşürmüştür. Hele ki insanın bu alemdeki en doğal ve makbul hali sevme halidir, en temel ihtiyaçlarından biri de sevilmektir. Bir tasavvuf sözlüğünde nefes “Sevilenin seven ile yakınlığıdır” şeklinde açıklanmıştır. Başka bir sözlükte de “Sevene nefes gerekir, yoksa sevgiye takati yetmeyeceği için perişan olurdu.” denir. O halde sevenlerin nefesleri bol olsun, sevgiliye de yakınlıkları da daim olsun!

Allah Nahl suresi 40. ayette (Nahl arı demektir:) “Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece ‘Ol’ demektir. O da olur.” der. Buradaki Ol! emri aslında O’nun nefesinden gelmektedir. Allah’ın nefesine Rabbani nefes denir. İbn Arabi de insan nefesinden harflerin oluşması gibi, rahmani nefesten de varlıklar açığa çıkar der. Yani tüm yaratılmışlar aslında rahmani nefesin birer harfidir. Nefesin forma girmiş, şekil almış, sese bürünmüş halidir. Görüldüğü gibi ikilik hali  burada da imkansızdır.

Allah’ın bahsedilen nefesi ile ilgili Kenan Rifai, Mesnevi-i Şerif şerhinde şöyle demiştir: “İnsanda iki tür can vardır, biri diğer canlılarda bulunan ve canlıyı ayakta tutan, diri tutan kuvvettir ki, buna hayvani can demeliyiz. Halbuki insanda bu candan başka ve ancak insanda tecelli edebilir (ortaya çıkabilir) bir başka can vardır ki bu, insandaki ilahi cevherdir. Bu can, insandaki öteki can gibi fani değildir. Bu can ebedi candır. Bu can, nurdan ve kudretten birleşmiş bir cevherdir ki her göze görünmez. Bu cevhere, Allah’ın insanda tecelli eden nefesi demek de mümkündür. Yunus Emre’ye atfedilen: “Bir ben vardır benden içeri” mısraındaki can budur. Buna ilahi ruh diyebiliriz.

Bu rahmani nefes çoğu zaman sufilerce rüzgar ile sembolize edilir. Hz Muhammed: “Rüzgara küfretmeyiniz çünkü o rahman nefesidir.” demiştir. Burada tabi ki doğa güçlerine ve hallerine saygı duyup onurlandırmaktan da bahsediliyor fakat daha başka manasıyla bakacak olursak rüzgarın Yaratım nefesi olduğunu anlayabiliriz şayet baharda çiçekleri dölleyen, doğayı uyandıran unsurlardan biri de rüzgarlardır. Rüzgarlar Allah’ın doğaya üflediği dölleyici ve hayat veren nefesidir.

Bunun yanı sıra doğanın özü olan insan her nefes alıp verdiğinde içinde ona can veren hafif bir rüzgar eser. Öyle değil mi?

Sufiler nefesi hafif esen rüzgar olarak da tanımlarlar. Madem tasavvuf, kendimizi hakikatiyle tanımak ve gerçek bir insan formuna kavuşarak sevgiyi alıp vermede ustalaşma sanatı, o halde bu hafif rüzgarın da içimizdeki manevi aleme bir katkısı olmalı.

Bu nasıl bir rüzgar?

Bu rüzgar içimizde rahatça estiğinde, kısıtlanmadığında, tutulmadığında, sıkışmadığında, bize bolluk ve genişlik veriyor. Tasavvufta nefesin başka bir anlamı da bu. İnşirah Suresi “Senin için bağrını açmadık mı? İndirmedik mi senden o yükünü? O belini büken ve bu şekilde sana eziyet veren yükünü?…Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var, evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!” derken bunu anlamamıza yardımcı oluyor. Eğer Allah rahmani nefesi ile her an yaratımda ya da diğer bir deyişle açılımlarda bulunuyorsa bu açılıma açık ve gönüllü olup onu iyi bir ev sahibi gibi ağırladığım zamanlarda işler kolaylaşıyor, benim de içim açılıyor ve genişliyor. Olan bitene direndiğimde, kendi yaratım planlarımı devreye sokmak için binbir dereden su getirdiğimde omuzlarım ağırlaşıyor, nefesim daralıyor ve zorluklar peşim sıra takip ediyor.

İnşirah kelime manası itibariyle açılmak, genişlemek, sevinmek demek. İçimizdeki hayat rüzgarları rahatlıkla estiğinde ve nefesimle bağlantıya geçtiğimde bağrım açılıyor, genişliyor, ferahlıyor. Bu ferahlık haliyle omuzlarımda taşıdığım yükler hafifliyor. Seviniyorum, neşeleniyorum, böylece daha çok sevebiliyorum!

Sevgili dostum, hizmetim için hâmim olmayı kabul ettiğin ve benden açığa çıkmak isteyenlere “nefes” verdiğin için tekrar teşekkür ediyorum. Allah nefesini, nefes verdikleri aracılığıyla üflermiş ya, insana da insandan üflüyor böyle işte. Bu nefes alışverişi bizi gerçek sevgide, yakınlıkta ve birlikte buluştursun dileğimle.

Senden açılan Nefes daim olsun

Aslınur


Tasavvuf’ta Şahitlik

Yazar

Aslınur

Aslınur yazarak, çizerek, resmederek, çevirerek, manevi turlar ve online dersler tasarlayarak Anadolu hikmet kültürünü modern zamanlarda canlandırmaya gayret ediyor. Boğaziçi Üniversitesinde okuduğu İngiliz Edebiyatı ve Türk Edebiyatı bölümleri, doğu ve batı arasında köprü kurmasına yardımcı oldu. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi İlahiyat fakültesinde İslam edebiyatı bölümünde yaparken tasavvuf edebiyatında özellikle Hz Mevlana’nın Mesnevi’sinde derinleşme şansını yakaladı. Bu sayede, Anadolu hikmet geleneğinden gelen eserleri günümüz diline ve kültürüne çevirme tutkusunu keşfetti. Bu çevirinin, kolektif şifaya ve barışa olan katkısını daha yakından keşfetmeye başladı.

Güzelliği Paylaş

copyright – all rights reserved – Gizlilik Şartnamesi

web sitesi yapımı fromEssence.com

Global footer